16 Kas 2008

... Gittin , Bitti ...



yağmur damlalarının ardına sığınıp yaş akıttın yalandan,
bir yudum şarap diye kandırıp kan damlattın ruhumdan ...

8 Kas 2008

Nice Bu Hasreti Dildar ile Giryan Olayim


nice bu hasret-i
dildar ile giryan olayım
yanayım ateş-i aşkın ile büryan olayım
görmedim gül yüzünü ah-u figan etmedeyim
akıdıp göz yaşımı dert ile nalan olayım
kapladı bu nârı firkat cismi ğem âludemi
korkarım heşre keder böylece suzan olayım
sevdiğim rağmet yeter incitme artık kalbim
gel dilersen yusuf-u asa, bend-i zindan olayım
lütfiyim bülbül gibi gülşende feryat eylerim
vuslatı yâr ile ancak şâdi ğendan* olayım...

Kazancı Bedih

http://www.youtube.com/watch?v=4s775L6S6Dc
Not: youtube dan ulaşamazsanız www.ktunnel.com ya da başka bir proxy kullanarak ideonun linkini kullanarak izleyebilirsiniz.

... Yorumsuz ...

30 Eki 2008

Sıcak bir davet...


Havada bir garip sessizlik var bir bekleyiş içinde doğa... Ruhlara dinginlik olarak iz bırakmakta.
Belki sadece ben bu şekilde hissediyorum bilemiyorum. Yazasım geldi bu akşam. Uzunca süreden sonra ufak ufak şiirler dışında mini bir yazı yazmak istedim. Kalemin kağıt üzerinde dans etmesi kadar etkili olmuyor klavyenin tuşlarına dokunmak, kalem-kağıt ikilisinin arasındaki ebedi aşk gibi bir şiirsellikle de kelimeleri şekillendiremiyorsun. Ama işte teknoloji ne yaparsın onla da olmuyor onsuz da olmuyor. Ha bir de teknoloji geldi mertlik bozuldu değil mi?

Herşey garip bir soğuklukla, duygulardan arınmış vaziyette.

Birinin gözlerinin içine bakarak çay yudumlayıp, ne düşüneceğini umursamadan cümlelerini sıralayıp ağız dolusu gülmek, güldürmek... Mimiklerini inceleyip söylediklerime verdiği tepkilerden çıkarımlar yapmak. Bir dokunuş, bir bakış, bir koku, bir sıcaklık... Tüm bunları görerek yaşamak, hissetmek... Sevmiyorum klavyeyi... Konuşurken karşımdakine dokunmak mutlu eder beni... Şu an içimdekileri bu sanal sayfaya dökerken okuyanın neler hissedeceğini, hangi kelimeme nasıl bir mimikle tepki vereceğini bilememek ve bunun beni delicesine merakta bırakması... Nasıl da bir karın ağrısı, nasıl da bir huzursuzluk... Ekran başından dokunabilir mi insan karşısındakine?

Hadi son demlerini geçirmekte olan güzel sonbaharda sohbet etmekten keyif alacağınız birisini karşılıklı oturup sıcak birer çay içmek için davet ediniz bir yerlere... Ne kaybedersiniz ki? :)

27 Eki 2008

Bir yağmur...


Bir yağmur...
Her düşen damlasında ıslatmayan ısıtan...
Uzaklaştırmayan yakınlaştıran; ayırmayan bağlayan..
Bir yağmur... çocuk ruhuna dokunan ürkekçe,
Yürekten gözyaşına ulaşıp umarsızca damlalara karışan; ordan dudaklara tuz olan..
Bir yağmur ki aslında güneş olup bulutların ardına ulaştıran...
Gökyüzünün hırçınlığından denize doğru şefkatle ulaşan.
Kumsalla denizi birleştiren dudak dudağa...

27.10.2008 - İstanbul

...



Kapatmışken herşeye kalbini; duvar örmüşken etrafına, o duvarda güneş ışığının süzüleceği kadar da olsa ufacık bir boşluk bıraktığını farketmediysen, bir gün yağmur bulutları açınca güneşin önünü; içeri doğru süzülen sıcacık gün ışığı ile bir de farkedersin ki ördüğün duvarın içinde buz tutmuş olan "sen" her vuran güneş ışığı ile damla damla erirsin... Yıkmaya başlarsın duvarlarını... Ve buzuldan kurtulurken ıslanmış olmanın verdiği titremeni biri sana sıcacık sarılarak giderir...İşte kalp bir ritme uymadan hızlı hızlı atmaya başlar o an... Ve farkedersin ki karnında kelebekler uçuşur... hatta ne uçuşması dans ederler...

27.10.2008-İstanbul

1 Eyl 2008

Ruh Yorgunluğu ...


"Günü bitirmek üzereydi, bakışları yorgundu. Tek başına oturuyordu terminalin en dipteki masasında. çantasından sigarasını çıkarttı ve derin bir nefes çekerek yaktı... Daha önce defalarca yapmış olduğu yolculukları geldi aklına ona giderdi içinde bin türlü heyecanla, ruhunda fırtınalarla. sonra ondan geri dönerdi gözlerinden akmaması için dakikalarca cebelleştiği damlalar ve daha eline valizini aldığı dakika kalbine çöken özlem ile... Derin bir nefes daha çekti sigarasından. Ne kadar olmuştu onu görmeyeli? Koskoca bir sene. Bir nefes daha aldı. Yorgun hissediyordu kendini. Ruhu nasıl yaralıydı. Biraz zaman geçmesini beklemişti. O kadar yorulmuştu ki. Ne kadar olmuştu diye sordu kendi kendine tekrar. Kocaman bir sene diye yineledi cevabı gülümsedi hafifçe...

İnancı, güveni kalmamıştı hiçbir şeye hiç kimseye; ne komikti herşey. Son nefesi de çekti sigarasından, sonra yavaşça kültablasına bastırdı. Gülümseyerek. Ardında bırakarak hepsini. Yerinden kalkıp onu başka şehire götürecek otobüse yöneldiğinde ardında bıraktığı o şehirden gelen otobüsten yolcular iniyordu... "O" yanında sevgilisi ile geçip gittiğinde hiçbir şey hissetmedi... "

1 Eylül 2008 - İstanbul/Otogar

8 May 2008

... İyi Ki Doğdum ...


İyi ki doğdum
Gördün mü otuz oldum
Özgürüm kanatlandım
Durmadım ayaklandım
Koşup ilerliyorum

İyi ki doğdum
Ne güzel bir kadın oldum
Erkekler hep peşimde
Ama aklım işimde
Sınırı zorluyorum

Kalamam hayatın köşesinde
O zaman neşesi neresinde
Koysalar önüme bariyerde
Çocukta yaparım kariyer de

Pes etmem ben en zor günümde
Kanatlandım özgürüm bende
Deseler geçecek bu heveste
Çocukta yaparım kariyer de

23 Mar 2008

Başlamayan bir aşkın ardından ağlamak...


kalpten giren bir bıçağın sırta dayanması gibidir, sanki nefesini kesercesine...

" bugün nihayet o geldi... beraberce çıkıp gittiler işte ... arkalarından baka kaldım... beynim durdu, hayat durdu, herşey durdu... uzaklaştıkça onlar birlikte ben ufaldım, ufaldım, ufaldım... bir daha çıkmak istemedim gün ışığına... işte o an ; gecelerce birikmiş katreler, göz pınarlarımdan süzülerek yüreğime aktı, acıttı, yaktı..."

22.03.2008 - İstanbul...

8 Şub 2008

... Gece ...


gözlerimi her yumduğumda,

seni benden alan her imge;

ucu sivri hançer gibi yatağıma gelir her gece...

24 Oca 2008

Seni Seviyorum Sessizce...


Bazı zamanlar isyan cümlesidir. Acıtır.

Kalbinizin en ücra köşesinden ulaşır dudaklarınıza dile getiremezsiniz, kavurur.

"...bir nefes kadar yakın ama uçurum kadar uzak tenine dokunmak istesem başarabilirmiyim inan hiç bilmiyorum... öylece acizim işte...

herşey içimde taa derinlerde kalbimin de bir köşesinde... gözlerinin içine her baktığımda dilimin ucuna kadar gelen kelimeleri zaptedebilmenin sızısı var ruhumun kuytularında. inceden inceye sızlayarak gözyaşlarımdaki cümleler ile herşey dökülüyor işte ellerine... bundan böyle hep benimle kalacak olan bu büyük sır sığmasada artık yüreğime...
seni sevmenin güzelliği kelimelerime kalemimin ucuyla dökülsün büyük bir yaprağın bitimsiz yüzeyine... bilmeyesin gene olsun varsın... ilkbaharda yemyeşil olsun sonbaharda sararıp kurusun , çatlayıp dökülsün kum gibi ; kış güneşinin darbeleriyle ve hafif esen rüzgariyla serilsin ayak bastığın her yere... gülümsemen yaksın içimi, gözlerinin ışıltısı acıtarak üşütsün bedenimi... gelgitler içindeki günlerim kavuşsunlar nihayetinde yıldızsız gecelere... yağmurlara karışarak aksın gözlerimden yaşlar karışsın nehirlere ulaşsın bir sahil kenarında köpüklerle iz bıraktığın kumsaldaki ayak izlerine.attığın her adımda ezip geçerken yüreğimi çıtırtıları ile ulaşsın kulağına seni seviyorum deyişimin acizliği.

seni seviyorum...

söyleyemediğim her anda bir tel daha isyan etsin saçlarmdan erişsin yüzüne baktığımda gördüğüm ışıltılı beyazlığa..
söyleyemediğim her anda bir katre daha düşsün gözlerimden ulaşsın tuzlu tadı dudaklarının ucundan kalbine acıtsın ruhunu, seni sevdiğimi bilmediğin her anda sebepsizce ürpersin için bunun için...
seni seviyorum demek istedim sadece..."

16 Oca 2008

Neler neler.

... Ofisimden bir manzara ...


Geçtiğimiz hafta Pazar günü ani bir şekilde bir Ankara yolculuğu gerçekleştirdim. İnsan oğlu kuş misali derler ya aynı o şekilde... Cumartesi gece yarısı binip uçağa hop Ankara :)

Arkadaşım geldi beni aldı AŞTİ'den onda kaldım o gece. Dünya tatlısı, naif, kırılgan... Geç saatlere kadar oturup konuştuk dertleştik biraz. Sonra uyku galip geldi uyuyverdik.

Evimde uyuyormuşum gibi oldum ne yalan söyliyim evimde bile bu kadar huzurla uyumamıştım uzun zamandır.

Sabah uyandığımda saat 7:00 idi... Etrafıma bakındım nerdeyim diye önce sonra sabahları suratsız olduğumu söyleyenlere inat gülümsedim perdenin arasından sızıp suratıma vuran güneş sebebiyle... Kalkıp araladım perdeyi dışarıda bembeyaz bir manzara, zaten Ankara -9 / - 10 derece her yer buz idi gece geldiğimde... Sonra bana açtığı çekyata girip tembellik yaptım 1 saat kadar 8 gibi de o uyandı yüzünde kocaman bir gülümseme ile " Günaydın" diyerek... Birlikte kahvaltı hazırlayıp cam kenarında bulunan mutfak masasında elimizde fincanlar benim üzerimde Hello Kitty'li pijama onun üstünde tavşanlı bir pijama gülerek keyifle güzel bir kahvaltı ettik. Uzun zamandır bu kadar eğlenmemiştim kısa sürmüştü ama tüm o son dk uçağa atlayıp Ankaraya gitmeme, yol yorgunluğuna değmişti... :) 9:30 gibi etrafı toparlayıp giyinip sırt çantamı alıp evden çıkmaya hazırdım. Benimle beraber minibüs durağına kadar inip yolcu etmeye indi. Pazar sabahına enerji dolu ve gülümseyerek başlamıştım ya artık herşey boş idi :) İnsan kendi kendini mutlu edebiliyor ufak şeylerle de olsa bunu tekrar farkettim. Kalkıp oraya gitmek benim elimde idi. İşim var bilmem ne diye bahaneler yaratmak da bizim elimizde... Öğrendim ki hiç bir şeyin bahanesi yok.. Herşey bizim elimizde.

Yaklaşık 1,5 senedir reiki ile ilgileniyorum. Kendime ve yakınımdaki kişilere reiki uyguluyorum... Pazar günü için Reiki Master'ım eğitim olduğuna dair bana cuma akşam mesaj yolladığında açıkçası ona gelemeyeceğimi söylemiştim. Sonra birden bire "neden gitmiyorum ki atlayıp bir uçağa" deyip hemen uçak için gidiş biletimi almış ; Pazar için de gece23:45 arabasına da dönüş biletimi almıştım. Konutkent'e vardığımda Reiki Masterımı aradım beni indiğim yerden alıp evine götürdü... Diğer katılımcılarda birer birer geldiler... Artık 2. aşama reiki eğitimimi de tamamlayıp sertifikamı aldım... Bundan böyle sevdiğim bi çok insana uzağımda da olsalar reiki uygulamasını gerçekleştirebileceğim :)

5 Oca 2008

~ Baba ~

Yeryüzünde var olan bütün güzellikleri kocaman bir el ile çocuğuna uzatandır baba...

- ben gidiyorum.
+ nereye kızım bu saatte.
- saatin nesi var baba daha 1 bile olmadı.
+ nereye gidiyorsun ki pijamalarla şimdi anlamadım ki ben.
- baktım evde çekirdek yok, kardeşime gidiyorum onlarda kuruyemiş stoğu vardır.
+ ne diyim ki ben sana gece yarısı karşı apartmana çekirdek için gidilir mi??
- hadi öptüm...

Ufak kız üç gün sonra işten gelindiğinde salonda oturan aile fertlerini bulur kapıdan girince karşısında. maaile film izliyorlardır. Çantayı bırakır tekli koltuğa doğru son enerjisiyle ulaşır ve tabiri yerinde ise yığılır kalır. " yağmur yağdıda ıslandım da otobüs gelmedi de 7 den beri yollardayımda biik bik bik bik... ühühühühühü" diye söylenmeye başlar... Yerde uzanmış olan baba kalkar, kız önce kendi dırdırı yüzünden içeri gittiğini sanır babasının... Babası 1 - 2 dk sonra elinde iki koca çekirdek paketiyle gelir. " bundan sonra çekirdek yok diye evden gitmiyceksin sana çekirdek aldım eheheh" der. Ufak kız önce ;"canımmm benim" diye sarılıp babasını öper ve ağlamaya başlar...

Hikaye budur bu değildir, buna benzer pek çok şey olmuştur. Bu baba ki valizini alıp "ben gidiyorum baba x şehrine yerleşicem iş bulucam şöyle yapıcam" dediğinde de "iyi kızım git nasıl mutlu olacaksan" demiştir. Aynı baba elinde valizi ile geri gelen çocuğunu ağlarken sızlarken sarılıp susturmaya çalışmış "ama sen mutlu olucaktın hani ne ağlıyorsun mutlu oldun geldin işte bitti gitti" demiştir. Bu baba ki bebekken hastalanmış ve tedavisi için türkiyede bulunmayan aşıya ihtiyacı olan bebeği için 2 aylık maaşını döküp aşıyı getirmiş sonrada aylarca mesai saatleri sonrasında borçlarını kapatmak için karaborsacılık yapmış işportacılık yapmıştır. Bu baba ki bacağını kırdığı çalışamadığı dönemde 1 ekmek almaya paraları yokken o dönemde yeni çıkan cips türevlerinden biri için "alabilir miyiz paramız var mı" diye soran kızına o cipsi alabilmek için alyansını satmıştır. Bebekken altını temizlemiş, hastayken sabaha kadar başucunda ateşinin düşmesini beklemiştir. Büyüyünce kaprislerini çekmiş, ergenlik zamanında "kalbini kıran olmasın da acı çekmesin" diye dört dönmüştür kızının etrafında...

Şimdi o bebek nerdeyse otuz yaşında ve her gece yatarken sabah uyandığında o adamın herdaim hayatında olmasını, uzunca seneler hep elinden tutmasını dilemekte dualarında.
Onsuz bir hiç olduğunun bilincinde, sahip olduğu en değerli varlık olduğunun bilincinde bir gün aniden onu yitirmekten korkmaktadır. Çok korkmaktadır baba kelimesine yüklediği şeyler o kadar fazladır ki o yoksa yarımdır... Biliyor ki güneş o yoksa artık burada; ayaz gibi üşütür...