14 Ağu 2009

Hırsızlar, Uğursuzlar, Çiğ Süt Emmişler...

İnsanoğlu çiğ süt emmiştir der büyüklerim her zaman. Ben hep inatla onları duymazdan gelirim. Güvenirim insanlara... Kendim gibi sanarım hepsini.

Sütten çıkmış ak kaşık değilim elbet benim de hatalarım, günahlarım var...
Öyle herkes gibi bi dine de inanmam. Salt bir sevgi, bir inanç... Kendimce... Belki de melamiler gibiyim. İbadetimi gizli yapıyorumdur kime ne... Elimde şarap şişemle gezip belki ardından bir fakir doyuruyorum onlara ne... Elalem ne derse desin ben kendimi biliyorum ya gerisine ne...

Konuyu dağıtmadan asıl meseleme geri döneyim artık... Hırsızlık ile başlamak istiyorum ilk önce yazacaklarıma.

İlla birinin malını mülkünü, parasını pulunu aşırmak değil bahsettiğim hırsızlık. Anlatacağım daha ağır suç olanı; düşünce hırsızlığı, emek hırsızlığı.

Yıllardır yazıyorum bu blog'a, sağa sola. Kelimelerim içimde duramıyorlar. İnternet yokken de günlüklerime... Sanırım en güzeli de oraya yazdıklarımdı sadece bana özel. Sonra internet girdi hayatımıza. Hissettiklerimizi, düşüncelerimizi başkaları da bilsinler istedik. yazdık fütursuzca, hesapsızca... Ama hiç aklımıza içimizden gelen kelimelerin, sevinçlerimizin, acılarımızın başkaları tarafından alınıp kendi acıları, mutlulukları gibi aktarılabileceği gelmedi..

Bir baktım elfida için yazdıklarım bloglarda, forumlarda, bilimum web sayfalarında... Bir baktım seni seviyorum diye olmayan bir sevgiliye yazdıklarım içimi acıtan kelimeler forumlarda hatun tavlamak için kullanılmakta. Ve daha bir çok benim kalemimden çıkmış yazılar...

Hiçbiri canımı elfida'ya yazdıklarımın çalınması kadar acıtmadı... Acımı paylaştığım yazının altına imza atıp başsağlığı dileklerini kabuledenlerin çiğ süt emmişliği kadar yakmadı canımı...

Dilerim ki yukardaki güç hiçbirine o acıyı yaşatmaz.

O cümleleri gerçekten kurdutmaz...

Bir yandan da acıdım onlara... Başkalarının mutlulukları, acıları ile beslenen bu insanların zamanı geldiğinde aynaya nasıl bakacaklarını düşününce... Üzüldüm onlar için...

Islah olsunlar.

Ben affettim onları ama bir hesap noktası varsa orda versinler hesaplarını...

İnsanoğlu çiğ süt emmiş demiş miydim?

...

10 Ağu 2009

Uzağında Kalmak...

Bazen öyle bir an gelir ki yanındayken bile onun uzağında kalırsınız.

Bakışları size bakarken aslında Atlas Okyanusu kadar uzakta bir noktadadır; göz bebeklerinizde değil.

Soluğu ensenizde iken aslında Himalaya Dağlarının doruklarına üflemektedir; asla ciğerlerinize değil.

Kokusunu ise içinize çekemezsiniz doya doya , oysa tek adım uzağınızdadır ama gerçekte camdan bir fanusun içine hapsetmiştir kendisini.

Sonra bir gün bir duvar örersiniz etrafınıza; kendinizi yanıbaşınızda olupta dokunamadığınız o güzelliği seyreyleyip üzülmekten alıkoymak için...

Kendinizi hapsettiğiniz odada karanlığa alışırken gözleriniz, bir darbe sesi ile irkilip telaşla çatırdamaya başlayan özenle dizdiğiniz tuğlalara bakarsınız. İçeri bir ışık hüzmesi düşer önce... Aydınlığı ile gözleriniz kör edercesine düşer saçlarınıza, yüzünüze.

Güneşsiz kalmaktan moraran dudaklarınız, donuk beyaza dönen yanaklarınız renklenir.

Işıldamaya başlarsınız göz bebeklerinize değen gözleri ile; hayat dolar ciğerleriniz yüzünüze doğru verdiği nefesi ile; sarhoş olursunuz burnunuza değen kokusu ile...

Sesini unuttuğunuz kalbiniz tekrar atmaya başlar sımsıkı sarıp sarmaladığında.

... ve nihayetinde huzurla kapanır gözleriniz eliniz yüreğinizde, dudaklarınıza konan sıcacık bir busenin sizi tebessüm ettirmesi ile.

3 Ağu 2009

~ Dönüş ~

Şems-i Tebrizi yoldaşlık için vaktinin dolduğunu sezdiğinde sessizce ayrılınca Konyadan, ardından hamuş olur Rumi...

Aylar sonra bulunup geri gelmesi rica edilip geri geldiğinde Şems Konyaya; Rumi tarafından sevinçle değil de hüzün ve endişe ile karşılanır.

Ayrılık acısını tadan yürek hasretle sarılırken işte buna döker gözyaşını sessizce.

Ya tekrar acırsa der...

Sevdiğinin dönüşü bu yüzden buruk bir sevinçtir.

Ama herşeye bedel bir burukluk...