25 May 2009

Betty Puf Puf 'um


Ben çok sevince kendimden bile kıskanırım sevdiğimi. Kendi nazarım değecek diye korkarım. Kimi zaman sırf bu yüzden "çok muhabbet tez ayrılık getirir" derler ya öyle olacak diye korkar, kendi kendimi gerer çok yanyana gelmemeye çalışırım.

Bitmesin konuşulacaklar, gülünecekler diye... Yıllarca sürsün, yaşlanırken de yanımda kalsınlar diye... Her gördüğümde daha bir hasretle sarılayım diye... Özleminden gözüme yaş gelsin diye...


İşte araya koyduğum zamanın sebebi de bu. Evet kabul ediyorum ben modern zaman mazoşistiyim...


Ben bu kadını tamı tamına 93 gün önce dışarda yağmur kar birbirine karışmışken bir şubat öğleden sonrası gördüm en son... Taksimin orta yerinde sarıldım sımsıkı, kahkahalar attık, ben gülmekten katıldım, gözlerimden yaşlar geldi gülerken... Gülerken ağlatıyor beni, ağlarken de güldürüyor... (Çok özledim...)


Onu daha yakından tanıdığımda hayatıma girmesinin bir tesadüf olmadığını, bir sebebi olduğunu anladım... Ve o an ömrümün sonuna kadar hayatımda yer almasını diledim evrenden... Onu tanıdığım andan beri hayatım değişti, renk geldi renksiz yaşantıma. Umut doldu umutsuzluklarım silindi. Hayaller inşa ettim.


Betty'i anlatmam benden istense neler derdim diye düşünmeme hiç gerek yok aslında çünkü en baştan beri adı geçtiğinde içimde beliren kelimeler, söylememek için kendime sakladığım, paylaşmaktan kıskandığım kelimeler belli; hiç değişmediler....


Çok çok özel bir kadın.
Girdiği hayatları sihirli değneğe sahip peri gibi renklendirme yetisine, tuttuğu eli sevgisi ile ısıtabilme gücüne sahip. Yeri gelince sevgisi ile sarıp sarmalayan yeri geldi mi sağlam bir şekilde tutup sarsarak aklı başa getiren kadın. Omuzlardan sertçene tutup ayakları zemine bastırması da gerekirse yapabilecekleri arasında.

Kendime uzaktan bakabilmemi sağlayan aynam... Söz verdiğim şeyleri yapmadığımda rüyalarıma girerek beni sağlam azarlayabilecek kudrette. Aynı noktada buluşana kadar birbirimizi bilmeden tanımadan daha, aslında pek çok kere aynı noktalardan teğet geçtiğimizi öğrendiğim diğer yarım...

Bir çok ortak noktamız olan... Ortak nokta demişken; sıklıkla kullandığımız üç küçük nokta da bunlardan sadece birtanesi.


Benim aksime insanları daha iyi tahlil etmesi ise ondan öğrenecek çok şeyim olduğunun bir göstergesi.

Gene İstiklal Caddesini sonuna kadar yürüyüp ellerimle onun en beğeneceği içli köfteleri yedirmek istiyorum ona... Ve kar yağarken gökten gerçek simli kar taneleri düşsün üzerine ışıltısını daha da arttırsın istiyorum...

Hep kahkahalar atsın, mutluluktan içi içine sığmasın istiyorum...
Hiç gözyaşı değmesin güzel tenine, hep sevdiği insanlar olsun etrafında. Elimde olsa bütün dileklerinin, hayallerinin anında gerçekleşmesini sağlardım. Keşke elimde bir sihirli güç olsa da yapabilsem bunları...

Aylar önce benim için bir sürü güzel dilek dilemiştin... Bütün dileklerin kabul oldu.

Seninkilerde en kısa zamanda kabul olsun. Tüm kalbimle diliyorum, istiyorum...


Hep gülümse,
Seni çok seviyorum...

Geldim geri sanırım...

"Nasıl tembel bir insanım" dememi bekliyorsunuz. Ama ı ııh demeyeceğim. Tembel değilim. Sadece kalemim sustu, umutlarım sıfırlandı, bir duvar ördüm içine kapattım kendimi. Kelimelerim çıkmasın diye de bir sürü çimento ile sıva yaptım o duvara. Sonra bir an geldi o duvara renkli boyalarla bişeyler çizdim. Resimler yaptım gökkuşağını resmettim. Şimdi de duvarda bir tuğlayı söktüm içeri biraz ışık girsin de üşümüş yüreğimi ısıtsın beni yeniden gülümsetsin diye...

Uzun zamandır bundan dolayı yazmıyordum... Bu gece yazasım var bir sürü şey. Tekrar birşeyler çiziktirmeye başlayacağım sanırım uzun aradan sonra buraya...

ve 14 Aralık 2008'den beri yazmam gereken bir mim ile başlayacağım...