19 Eyl 2007

Birisini çok sevmek ve getirdiği sorunlar...


Birisini çok sevmek... Onun için herşeyi göze almak... Her sorunun üstesinden gelebilecek güçte olduğunuza inanmak... Sevdiğinizle adımlarınızı ileriye doğru atmak... Ama o da ne? Siz ilişkinizde ileriye adım atarken o yerinde durmayı seçmekte... Siz ileri adım atmaya çabalarken o yerinde durup o "an"ı yaşamaya çalışmakta... Siz ileri bir adım daha atmaya çalışırken tuttuğunuz o el yerinde sabit kalıp artık kolunuzu acıtmakta...

İşte tam burada arada geçen zamanda farkedemediğiniz ya da farketmek istemediğiniz şeyle karşı karşıya kalıyorsunuz... Kalbiniz ikiye bölünüyor çatırdayarak. İlk çatlak anında pek önemsemiyoruz çıtırtıyı duyuyoruz ama iki parçaya bölünmemesi için hiç bir müdehalede bulunmuyoruz. Daha doğrusu bulunamıyoruz ellerimiz kollarımız bağlanıyor hareket edemiyoruz. Basiretimiz bağlanıyor bir başka deyişle... Kalbimiz ortadan ikiye çatır çatır ayrılana kadar buna seyirci kalıyoruz. Son parça da koptuğunda bir acı duyuyoruz ama o kalp parçalanma noktasına uzun bir zaman dilimi içinde geldiği için parçanın kopuşu çok acıtmıyor... Sadece hissettiğimiz kalbin diğer kopup giden yarısının boşluğu... O boşluğa alışmak o kadar zor ki... İşte o zorluğu defalarca yaşadığımız için kalbimiz defalarca parçalanıp kopup bir başkası ile yitip gittiği için kalbin onarımının ne kadar uzun bir süreçte gerçekleştiğini bildiğimizden o süreçte tek başımıza kalmanın ne kadar acı verdiğini bildiğimizden işte bu ilk çıtırtı ile başlayan parçalanmaya seyirci kalıyoruz....

Birisini çok severiz, aslında "sevilmek isteriz" de "çok seversek bizi sever" diye mi düşünürüz? Bu ikilemi hala çözemedim... O ki pamuklar içinde sarıp sarmalayıp zarar gelmesin diye gözümüzden bile sakındığımız, başına bir şey geldiğinde içimizin sızladığı, gece başımızı omzuna hatta koynuna dayadığımızda bize huzur veren adam nasıl da bizim kalbimizi hiç acımadan ikiye bölebilmiştir... Şaşkınlıkla kalakalırız bu olayların ardından... Ona değil kendinize kızarsınız... Bütün resim görünüyordu da ben mi görmedim dersiniz. Ki aslında resmin göründüğünü ama görmezden geldiğiniz gerçeğini bilirsiniz...

Bu konu hakkında sabaha kadar yazabilirim... Ama bu ilişkilerin gidişini değiştirmez malesef. Ne mutlu ki bunun bilincindeyim. Hadi o zaman ne yapalım? "Carpe diem" mi diyelim? Günü kurtaralım her doğan güneşle...
Kalbimizin çatırdama aşamasını sessiz ve ağırca bir kenara çekilip izleyelim... Sonunda da sadece iki damla yaş akıtıp ufak bir ağıt yakalım...

Fotoğraf : Selin Demircioğlu

3 yorum:

Adsız dedi ki...

canım pretyy sana artık bu tarz yazılar yazmanı yasaklıyorum ok????

Güzel anlamlı gerek yok dimii anadın sen ne demek istediğimi.kucak dolusu öpücük sana..

Talisman dedi ki...

Valla ufak ağıt değil ben zırıl zırıl ağladım.. :(
Üzgünüm içini daha da kararttım sanırım ama çok kötüyüm bu aralar, neyse iyi olcaz..
Kimseye bu kadar karamsar bir ilk yorum yazmamıştım, özür dilerim..

sessiz balik dedi ki...

canım pretty'cim
GÜNEŞ dedin ya ; tam da o işte
hep doğmaz mı .
hadi o zaman ; bir şarkı var
aman düşün düşün bitmiyor bu hesaplaşmalar
beni ya meyhaneler paklar
ya da yeni aşklar