29 Nis 2009

Bağlanma Korkusu


Ekşi sözlükte Bağlanma Korkusu ile ilgili çok güzel bir yazı yazmıştı kaptan onedir nickli kullanıcı. Ancak sözlük hesabı silindiği için yazıları da yok olup gitti.

Gönlüm bu yazının kaybolmasına el vermediği için ve kendisine ulaşabileceğim bir iletişim kanalı olmadığı için ben de bloğuma bu yazıyı koydum. kaptan onedir'den güzel bir bağlanma korkusu konulu yazı aşağıda sizlerle;

"karar verme ve verilen karara kendini adayıp diğer alternatiflere veda etme aşamasında sonsuz olarak süren tereddüte, kararsızlığa ve gitgellere sebep olan, özelde sebepleri kişiden kişiye çok geniş farklılıklar ve yayılımlar göstermekle beraber, genel dağılımda incelendiğinde büyüme çağında bunalımlı aile, sürekli kavga eden ana baba, hayal kırıklığına sebep olan baba, erken yaşlarda cinsel/fiziksel/zihinsel taciz, kötü rol modeller ve önceki ilişkilerde kullanılma gibi sebeplere dayandırılabilen, özellikle karşı cins ilişkilerinde kendini gösteren ancak insan yaşamını her aşamada etkileyebilen bir davranış bozukluğu. ingilizcesi ile (bkz: commitment phobia)

herkeste az veya çok, baskın veya çekinik mevcuttur, zamanında kontrol altına alınmazsa kişilik bozukluğu haline dönüşebilir. genelde erkeklerde bulunduğu sanılsa da, aslında yaygın olarak kadınlarda da bulunur. hatta erkeklerde görüleninden daha derin ve iyileşmesi zor boyutlarda gözlenmektedir. bazıları bu ihtilafı bastırıp kendi yaşamlarında risk alabilmelerinin yolunu açarlar ve uzun süreli ilişkiler kurabilirler. ancak bazıları ise bu korkuya teslim olurlar. bu korkuya teslim olmanın en acı tarafı, korkuya teslim olanın o korkunun kollarında kendisini son derece emniyetli hissetmesi, ancak öte yandan da içinde sürekli bir boşluk hissetmesi ve o boşluğu doldurabilmek için sürekli olarak eş, iş, eşya değiştirirken ilişkide bulunduğu bütün insanlar ve ilişkiler üzerinde yıkıcı bir davranış biçmi göstermesidir.

bağlanma korkusuna teslim olanlarda ortak olarak gözlenen bir özellik de, sürekli olarak fantazi dünyasında yaşamak istemeleridir. sürekli olarak içinde bulunulan yerden kaçmak gitmek, herşeyin mükemmel olduğu bir yere gitmeyi hayal etmek, ve bu hayalleri kurarken gerçek dünyada çözmeleri gereken problemleri sürekli olarak ötelediklerinden, bir süre sonra çözülmez bir hal alan bu problemlerle yüzleşmeden bir anda bırakıp çıkıp gitmek, bu davranış bozukluğuna teslim olan insanların ortak davranış biçmidir.

bağlanma korkusunun başlıca dışavurumları, bunlarla sınırlı olmasa da şöyle sıralanabilir:

- ilişkinin başında büyük bir hızla yakınlaşmak, ancak ilişkiyi bir sonraki aşamaya geçirmeye sıra geldiğinde geri adım atmak.

- ilişkide sorumluluk almaktan kaçınmak. şöyle ki;

- narsisizm. kendini çok özel hissetmek ve özel davranılmasını beklemek, ama buna karşılık bir şablona oturtulabilecek kadar bariz, sıradan ve beklenen bir davranış deseni içinde hareket etmek.

- sürekli sevgiye ihtiyaç duyduğunu söylemek ama karşıdan sevgi gösterisi yapıldığında kendini geri çekmek, sevgiye sevgi ile karşılık vermemek. karşı taraf hayal kırıklığıyla geri çekildiğinde ise sevgi isteğiyle geri gelip ilişkiyi takip etmek. (sevgiye anında sevgi ile karşılık veremez zira onu yaptığı anda ilişkiye bir adak anlamına gelir, bağlanma sorunu olan kişi ise kendisini adayan durumuna düşürecek hareketlerden kaçınır.) burada "seni seviyorum" ifadesine gelen "biliyorum" cevabı bir örnek olarak alınabilir. ya da eşten gelen "evlenmeyi düşünüyor musun?" sorusuna "hayır, belki, ileride bir gün" gibi, ya da soruyu sorana daha büyük bir acı veren "kafamdaki eşi bulduğumda" cevabı bu listedeki birkaç dışavurumu aynı anda kapsar. "sorun sende değil bende", "seni belki senin istediğin gibi sevemedim ama kendime göre sevdim" gibi ifadeler de bağlanma korkusu olan bireylerin sıkça dayandıkları ifadelerdendir.

- beraber olduğu eşten gerçekçi olmayan beklentiler içinde olmak ve eşi sürekli yokuşa sürmek.

- ideal eş arayışı, beyaz atlı prens saplantısı yüzünden karşısına çıkan aslında gayet mülayim, kabul edilebilir derecede ve müsait alternatiflere burun kıvırmak, kurduğu beraberlikleri hep geçici görmek vs...

- sıkıcı olma ve sıkıcı olan insanlarla beraber olma korkusu ile sürekli yeni insanlar heyecanlar peşinde koşmak, ama bu arada gerideki ilişkileri yıktığını farketmemek. ya da farketse dahi "demek ki öyle olması gerekiyordu" diyerek olayın sorumluluğunu almaktan kaçınmak.

- hata yapmaktan, yanlış seçim yapmış olma ihtimalinden korkmak.

- "ya 20 sene sonra birbirimizden bıkarsak? bak falanca ve filanca da iyi başladı ama sonra evlilikleri neye döndü" gibi çooook ileride olabilecekleri düşünmekten bugünü yaşamayı ve bugünün gerçekleri ile yüzleşmeyi reddetmek.

- verilecek kararın daha ileride daha iyi bir fırsatı kaçırmaya sebep olacağı düşüncesi ile karar vermeyi ertelemek.

- durup dururken can acıtıcı davranışlarda bulunmak.

- sürekli olarak eşin kötü/başarısız yanlarını bulmaya çalışmak, kendisine karşı mesafe koyma aracı olarak kullanmak, sürekli olarak ilişkinin ilerlemesinin önüne engel çıkarmak,

- ilişkinin en iyi döneminde ilişkiyi sabote edici davranışlarda bulunmak.

- sadakatsizlik. aynı anda birden fazla kişi ile ilişkiye girmek, aralarında gidip gelmek. ("seni seviyorum ama onu da hayatımda istiyorum")

- ilişkiyi gizli tutmak, eşi kendi yakınları (aile, akraba veya arkadaş grubu olabilir) ile tanıştırmaktan kaçınmak.

- coğrafik, duygusal ya da pratik olarak müsait olmayan ilişkiler kurmak. ör. başka şehirde/ülkede yaşayan ve ayda yılda bir arayıp uğrayıp giden birisi ile ilişkiye girmek ve onun hayalini kurmaktan yanıbaşındaki gayet mülayim adayları görememek ya da onlarla istikrarlı ilişki kurmaktan kaçınmak; ya da evli olduğunu ve eşinden ayrılıp ona gelmeyeceğini bile bile birisi ile ilişkiye girmek; ve en bariz olanı, bağlanma korkusu olduğunu kendisine açıkça söylediği halde birisi ile ilişkiye girmek vs.

- buna karşılık, müsait ve uzun süreli olma şansı ve potansiyeli olan ilişkilerden de kaçmak.

- duygusal ve fiziksel olarak sürekli gidip gelmeler. çok yakınlaştığında ilişkiden kaçıp daha sonra tekrar geri dönmek, tekrar kaçmak, tekrar dönmek, tekrar kaçmak, tekrar dönmek, terketmek, geri dönmek, tekrar terketmek, tekrar geri dönmek vesaire vesaire...

- eski ve yeni ilişkiler arasında gidip gelmek.

- evet veya hayır diyememek.

- sürekli hayal kurmaktan dolayı fiziksel ve zihinsel yorgunluk hali. geceleri uyuyamamak, sabahları kalkamamak. yapılması gerekeni ve hemen harekete geçebileceğini bildiği halde, yapılacak işin getireceği neticeleri hayal etmekten bir türlü işi yapmak için harekete geçememek. zihinsel felç durumu.

- bu bağlanma sorununu sadece karşı cins ilişkilerinde değil, işte, alışverişte ve yaşamın diğer bölümlerinde de yaşamak. kendini bir branşa adayamamak, ondan ona atlamak. ne alacağına karar verememek, seçenekler arasında boğulmak, "ya daha iyisi varsa?" diye seçim yapmakta sürekli zorlanmak.

- kararsızlığın ileri aşamalarda kişiyi felç edici hale gelmesi. hiçbirşey yapmak istememek, sabahları kalkamamak, geceleri uyuyamamak, hayal kurmaktan bir türlü aksiyona geçememek.

- ve en barizi; bağlanma sorunu olduğunu, uzun vadeli ilişkilere hazır olmadığını açıkça eşe ilişkinin başında söylemek. bağlanma sorunu olan insanlar bu sorunlarının açıkça farkındadırlar, ancak durumlarını değiştirmek için çok çok çok azı birşeyler yapmaya çalışır. büyük bir çoğunluk ise korkularına teslim olmayı o korkularla yüzleşmekten daha emniyetli görürler ve kabuklarına çekilirler. ancak maalesef bu gibi açık sinyaller ilişkiyi sürdürmeye niyetli olan tarafça genellikle göz ardı edilir.

bağlanma korkuları olan insanlar içten içe, ve hatta kendilerine oluşturdukları herkesin bilmediği özel dünyalarında ekstremde yaşayan insanlardır. mesela hiç erkeklerle yüzgöz olmadığını sandığınız bir kız, bilmediğiniz -ve çok yakınlarının da bilmediği bir başka ortamda- çene düşürecek ekstremlerde yaşayıp sonra diğer tarafa döndüğünde sanki hiç o taraklarda bezi yokmuş gibi bir yaşam sürebilir. erkekler için de benzer şeyler söz konusudur. bağlanma korkusu olanların en büyük korkusu bilinmektir. birilerinin onların içyüzünün farkına varması, o korkularını öğrenmesi tahammül edemeyecekleri bir korkudur. içlerinin bilinmesini istemezler, zira bu dış dünyaya karşı çizmeye çalıştıkları mükemmel insan profilinin yıkılması demektir. oysa bağlanma korkusunu yaşayanların sığındıkları en şefkatli limanlardan biri, daha önce bahsedildiği gibi, narsisizmdir.

o yüzden beraber oldukları insanlara da gerçekte kim olduklarını göstermek istemezler. o derece bilinecekleri bir yakınlaşma ihtimali doğduğunda, ya da ilişkide sıra ona geldiğinde bir anda bir mazeret bulup ya da ilişkiyi mahvedecek ya da sekteye uğratacak bir harekette bulunup karşı tarafı iterek, veya kendilerini çekerek içyüzlerinin öğrenilmesini engellerler.

bağlanma sorunundan muzdarip kişilerle ilişkiye girenlerin en büyük yapacakları hata, bu durumun farkına vardıkları halde eşlerinin karakterindeki bu dengesizliği değiştirip düzeltebileceklerini sanıp, kendi ilişkilerinin çok özel olduğunu düşünerek bu ilişkiye devam etmeleridir. ancak her ne kadar bize kabul etmesi zor gelse de, araştırmalar yaşadığımız ilişkilerin bir şablona oturtulabilecek kadar benzer desenler taşıdığını göstermektedir. bu tip ilişkilere takılıp kalan bağlanmak isteyen taraflar, eğer bir an önce bağlanma bozukluğu olan eşi terk edip hayatlarından tamamı ile silmezlerse ilişkinin sonunda çok ağır yaralar alacaklar ve büyük bir ihtimalle kendileri de birer bağlanma sorunu olan birey haline dönüşeceklerdir.

kişinin, ilişkide bulunduğu insanın terapisti olmaya çalışması, yapabileceği en büyük hatalardan biridir. davranış bozukluğu gösteren tarafın, kendisini sorumlu hissedeceği, kendisine verdiği sözlerin bağlayıcılığını hissedeceği bir üçüncü şahıs olmalıdır ki kendisini düzeltme yönünde adım atma zorunda hissetsin. aksi halde eşine sürekli olarak söz verecek ama tutmayacak kaçacak, sonra geri dönecek, tekrar kaçacak, tekrar dönecek ve böyle git gellere devam edecektir.

o yüzden ne kadar acı gelirse gelsin, bağlanma korkusu olan eşleri ilişki içinde tedavi etmeye çalışmamalı, bir an önce zararın neresinden dönülürse kârdır diyerek ilişki tamamen kesilmeli ve bağlanabilen eş arayışına devam edilmelidir. zor bir süreçtir, ancak gangrenli uzvu kesmenin gerekliliği kadar gereklidir. aksi halde bütün organizmanın aynı davranış bozukluğuna teslim olması kaçınılmaz olur.

araştırmalar sonunda elde edilen bulgular göstermektedir ki, bağlanma sorunu olan insanlar aktif ya da pasif olarak ilişkide rol alabilmektedirler. aktif olanlar özellikle bağlayıcı ilişkilerden kaçmaya çalışan taraf olurken, pasif olarak bağlanma sorunu olanlar da sürekli olarak aktif sorunluların peşinden giden ve onlarla uzun süreli beraberlik kurmaya çalışmakta ısrar edenler olarak ortaya çıkmaktadır.

dolayısı ile "benim de şansıma karşıma hep evli erkekler çıkıyor", "hangi kadınla çıktıysam hepsi hala eski sevgililerine aşık çıktı birader", "aslında işi çok yoğun da stres altında, o yüzden bağlanamıyor" vesaire gibi mazeretler ileri sürenler de aslında pasif olarak bağlanma sorunu olan insanlar olarak tanımlanmaktadır. karşılarındakinin bağlanma sorunu olduğunu ve asla ilişkiye bağlanmayacağını bildikleri halde ısrarla bu gerçeği görmezden gelip, iki taraflı bağlayıcılığı olmayan bir ilişkiyi devam ettirmeye çalışmakla aslında iki taraflı bağlayıcılığı olabilecek bir ilişki içine girebilme ihtimalini bertaraf etmiş olmaktadırlar.

bunu da ötesinde, bir ilişkide pasif bağlanma korkusu olan tarafı oynayan kişinin, bir sonraki ilişkisinde rol değiştirerek aktifi oynaması, bir sonrakinde tekrar pasifi oynaması da tipik bir bağlanma bozukluğu davranış biçmidir. hatta bu rol değişimi bağlanma sorunlu bir ilişki sürecinde de en az bir defa yaşanır.

ayrıca, bağlanma sorunu olan bireylerin evlenmeyeceklerini düşünmek de doğru bir yaklaşım değildir. evli oldukları halde bağlanma sorunlarını aşamayan ve bu sorunları evlilik süresince de dışa vuran çok insan vardır. zaten bu tip sorunları olan evlilikler uzun süreli ve sağlıklı olmaz.

bağlanma korkusu taşıyan insanlar yaşamlarını gerçekleri analiz edip vardıkları bulgularla yönlendirmek yerine fantazi ürünü düşüncelerle yönlendirirler. bunun sebebi, yaşamlarının daha önceki bölümlerinde karşılaştıkları ancak müdahele etme güçlerinin olmadığı bazı gerçek durumların kendilerinde hayal kırıklığına sebep olması ve kendini koruma içgüdüsü ile ileride o problemlerle tekrar karşılaşmamak için o tip durumlarla karşılaşma ihtimallerini ortadan kaldırmaya çalışmalarıdır. bu kişi üzerinde oldukça yorucu psikolojik boşluk etkisi yapar, ancak kişi, bu davranışlarının çıkış noktasını dahi sorgulamaya korktuğundan neden öyle davrandığını bir türlü bilemez, ve hayal dünyasına hipnotize olmuş bir şekilde yaşamını sürüncemelerle sürdürür.

bağlanma korkusunu yenebilmek için bu korkulara sebep olan geçmiş olaylarla yüzleşmek ve hesaplaşmak gerekir. bu, o korkuların yersiz olduğunu görmek için gereklidir. zira geçmişi unutmak diye birşey söz konusu değildir. bilinç üstünde unutulsa bile, geçmiş deneyimler bilinç altında yaşamaya ve karar mekanizmamızı etkilemeye devam eder. eğer bu duygular doğru anlaşılıp kontrol edilemezse ciddi sosyopsikolojik sorunlara sebep olmaya devam eder.

kendisinde bağlanma korkusu olduğunu bilen ve bundan kurtulmak isteyenler, gurulara murulara içe dönüşlere meditasyonlara para harcamak yerine bu işi bilimsel olarak yapan ve bu konuda uzmanlaşan psikolog ve terapist uzmanlara görünmeli, ve herşeyden önce tedaviye bağlanma dirayetini göstermelidirler. tedaviye bağlanabilirlerse, onun ikinci aşaması olarak işe ve eşe de bağlanma cesaretini kendilerinde bulabilirler. ancak tedaviden dahi kaçıyorlarsa onlar için yapılabilecek birşey yoktur. ne kadar sevsek, aşık olsak, özel olduklarını düşünsek de... geçip gitmek gerekir.

hipnoterapinin geçmişle ilgili korkulardan kurtulmada başarılı olabildiği söylenmektedir, ancak kişi tarafından iyice incelenmesi gerekir. "

(kaptan onedir, 28.04.2008 12:38 ~ 25.02.2009 00:07)

16 Nis 2009

Kehribar Kadınlar


17 öykü, 16 katre abre...

24 saat içinde bir solukta okuduğum kitaba adını veren kehribar kadınlar ile açılışı yaparken bozkırlarda nefes alan , sevdiğine kavuşamamış, kavuşmuş eksik kalmış ona çocuk veremediği için yetememiş, sevmiş ve sevilmiş ama ecel tarafından sevdiği elinden düşüvermiş kadın ve adamların kimisi birbirini takip eden kısa öykülerin içinde ordan oraya savrulurken kevser ruhi sağ olsun her kelimesi her satırı ile yarası tam iyileşmemiş yüreğime düşürdü katreleri... ve dağlandı her damlada açık yaram. sızı kaldı.

eskinin saf katıksız duygularını taşıyan kehribar kadınlarım geldi aklıma hayatımdaki. ufacık çocukken her birine özenerek, gözlerimi kocaman açarak dinlediğim sevda öyküleri geldi gözlerimin önüne; sonu ayrılıkla, hasretle biten... hayranlıkla dinlediğim kadınlarım geldi... büyük teyzem ve büyük halam... hayata kapattıkları yürekleri geldi... ipekböceği gibi kozasından çıkıp uçup göğe doğru gitmeleri yalnız başlarına... kevser ruhi'nin moda koyunda bekliyor öyküsünde anlattığı gibi onların arkalarında kalan hayatlarına şahit olmuş eşyalarının, yokluklarının ardından yaşadıkları sessiz isyan resmedildi zihnime... kehribar kadınlarım geldi tek tek gözümün önüne... ailemin kadınlarının ortak yazgısı... yazgım... ve bu yazgının gidişatını bozamayacağımın kabullenişi ile adımlarını sessizce takip edişim geldi gözümün önüne... ilk damlalarımı onlar için akıttım... kendim için akıttım...

son öykü eyvah'a ulaştığımda milyonlarca kelime uçuşuyordu beynimde... asla, ama asla satırlara dökemeyeceğim yoğunlukta duygular!

ve hepsi hapis kaldılar bende...

mutsuzluk ile mutlu olmak anlam buldu kerem'in iç hesaplaşması ile...
bir kadının seni bensizliğe mahkum ediyorum'u karşılığını buldu kelime haznemde...

"kendim ettim kendim buldum
gül gibi sarardım soldum eyvah, eyvah..."

13 Nis 2009

~ Türkan Saylan ~

yıllar önce deprem sonrası maddi durumumuz sıfırlandığı için okula gidemediğim dönemde burs almak için başvurduğum derneğin genel başkanıdır.

burs talebinde bulunanlarla birebir bizzat görüşerek sonrasında burs alacak öğrencilere bizzat karar verendir türkan saylan hanımefendi... sanırım normalde burs başvurularında teke tek görüşme söz konusu, ama 17 ağustos depremi sonrası olan burs taleplerinde durum farklı idi derneğinin tarlabaşında olan ahşap binasında yaklaşık 100 depremzede bir arada idik... genişçe bir salonda toplanmıştık ortadaki yuvarlak masada türkan hanım oturmakta idi. evimizdeymişcesine oturmuştuk koltuklara sandalyelelere koltuk kenarlarına yerlere... yaklaşık 25 dakikalık -ki bana ömrümde yaptığım en uzun sohbet/konuşma gibi gelmişti- süre boyunca atatürk üzerine, çağdaş türkiye üzerine, aydın ve çağdaş türk gençleri üzerine, yapmak istediklerimizden hayallerimizden bahsetmiştik... sohbet ufak bir yer sarsıntısı ile sona ermek zorunda kalmıştı. depremzede olan bi çok öğrenci o ahşap evdeki yaylanarak sallanma anında - ki beton binalara göre daha fazla sallanmıştık- tekrar o geceye dönmüş çığlıklar atmaya başlamıştık... enkazlar yıkılan evler kaybettiğimizi yakınlarımız yaşadığımız travma tekrar gözlerimizin önünden geçmişti o saniyelik süreçte...

sallantı sonrası hatırladığım türkan hanımın herkese tek tek sarılmaya çalışması idi... "ne garip keşke daha büyük kolları olsaydı, hepimiz kendimizi daha güvende hissederdik, hepimizi kucaklardı" diye geçirmiştim içimden...

şimdi okulum biteli yıllar oldu, yıllarca çalıştım güzel işlerde, kimi zaman da işsiz gezdim şimdi olduğu gibi... ama o sene eğitimimi tamamlamada ve kalacağım yeri bulmamda önce türkan hanım sonra atatürkçü düşünce derneğinin emeği büyük... aslında türkan hanımın kolları koskocaman ve daha hayata yeni adım atmaya çalışan bi çok gencin elinden tutup hayatlarını devam ettirebilmeleri için eğitimlerine destek veriyor. yeri geliyor tek tek ilgileniyor, yeri geliyor hepsine kucak açıyor...

hakkında atılıp tutulmasından çok yıllardır yaptığı iyi ve güzel işlerle anılmasını istediğim için yaşadıklarımdan bir örnek vermek istedim oysaki bir çok türk gencinin hayatında ufak bir ayrıntı olarak hatırlansada aslında hayatları üzerinde ne kadar büyük bir ayrıntıdır türkan saylan...

meyve veren ağaç taşlanır ne diyeyim...

12.04.2007 -İstanbul-

----------------------------------

yıllar önce deprem sonrası 2 kurumdan burs alarak eğitimimi tamamladım.

bunlardan bir tanesi türkan saylan hanımefendinin başında olduğu dernekti. dernekten bağımsız olarak benim için türkan hanım önemli bir yer tutmakta.

bugün ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alındığını öğrendim.

burs görüşmelerinde başvuran adaylarla atatürk üzerine, çağdaş türkiye üzerine, aydın ve çağdaş türk gençleri üzerine ve eğitimimizi tamamladığımızda yapmak istediklerimizin, hayallerimizin üzerine sohbet etmektedir...

bugün yaşanılanlar çok değil 5-10 sene sonra; atatürk, çağdaş türkiye, çağdaş türk genci gibi kavramların zikredilmesinden bile çekinir hale geleceğimizin, okumaktan, düşünmekten korkar hale geleceğimizin ve bu eylemleri sanki bir suçmuşcasına gizli gizli yapmaya başlayacağımızın bir habercisidir.

fahrenheit 451'da anlatılan dünyaya adım adım yaklaşırken türkan saylan ile geçmişte bir yerde hayatımın kesişmiş olmasından gurur duymaktayım.
13.04.2009 -İstanbul-